6 Ağustos 2009 Perşembe

hatayı tekrarlamak

iç sesle dış ses aynı ritimde değilse o zaman sorunlar başgösteriyor.bir sesin diğerini bastırması hatta ezmesi gerekiyor-ki bu bazen mümkün olamıyor.o zaman keşmekeşler,dolambaçlar,samimiyetsizlikler,sıkıntılar,huzursuzluklar başgösteriyor.neden dış sesim çoğu zaman beni yönlendiriyorken iç sesimin ritmine kulak veriyorum?
bunu kendime izah edemiyorum.bunu bugün yine yaptım ve iç ve dış ses çatışmamın galibi iç sesim oldu.bana çokta doğru şeyler söylediği söylenemez.halbuki en sevdiğim söz;
bir bitmeyecek zevk verirken beste
sazın bir teli kopar...
ahenk ebediyen sona erer...

bunu ben kulağıma küpe etmemişmiydim yıllarca...
kural1)iç sesine hükmetmeyi öğren
kural2)dış sesine hükmetmeyide öğren
kural3)gerçekleri gerçekçi bakış açısıyla değerlendir

2 Ağustos 2009 Pazar

iç ses mülahazaları...

dün,okyanus dalgalarının sığ yerlere, tokat gibi hafif sert vuruşlarına benzer gelgitler yaşadım,dalgalandım ve duruldum...durulunca farkettim ki sabrın bana aslında bir adım mesafede durduğu idi.eğer ben,dün sabredebilme tahammülünü gösterebilmiş olsaydım,bugün
pişmalığı yaşıyor olmayacaktım.ama dün dalgalanmasaydım,sabrın bir adım ötemde olduğunu ve ona bu denli yakınken neden başvurmadığımı idrak edemeyecektim.birincisini yapmak,belkide
ikinci seçeneğin -gerçek-farkındalığını farketmemi engelliyebilirdi.anladım ki ben sabretme mücadelesini kazanmam için dalgalarımı kendi iç dünyamda demlendirip,en azından bir vakit bekleyebilme tahammülü gösterebilmeliyim.eğer bunu becerebilirsem bir aşama kaydetmemem
için sebebim kalmaz...ve ben bunu becermeyi öğrenmek istiyorum....

29 Temmuz 2009 Çarşamba

hayatta tesadüfe yer yokmuş...

hayatta tesadüflere yer olmadığını bugün yaşayarak anladım.çokça duygusal bakmak hayatın zorluklarını göğüsleyebilme cesaretinden insanı alıkoyuyormuş.eğer bugün,beynimin mantıklı düşünen kısmını kullanmamış olsaydım,zorluklarla burun buruna gelmeme ramak kalmıştı...
tedbirimi aldım şimdilik,beklemek kalıyor geriye...bakalım neler olacak?

28 Temmuz 2009 Salı

hayat ve oyunumuz...

hayat bazen beni kovalıyor bazen ben onu...
aramızda bir çekişme var sanki.bazen durup bana bakıyor.bazen bana gülüyor,bu gülüş öyle garip ki gerçekten samimi mi bilemiyorum?yakalamaç oynadığım çocukluğum aklıma geliyor.ve ben hep ebe oluyorum.sobelemeyi başarabilirsem şayet hayatın gelgitleriyle mücadelem daha seyrek olabilir.dünya sahnesinde bir oyun sergileniyor,açık gişe oyuncular yavrukoala ve hayat
konusu hayat...o hem oyuncu hem konusu. ben hem seyirci hem oyuncu.
hayatın neresindeyim?o peki beni ne kadar kaale alıyor?hayat kime ne ifade eder?
bu bilmeceyi kaç kişi çözmüş?hayat bana oyunlar oynamaya devam ediyor.
ki onun en sevdiği oyun arkadaşı benim...

23 Temmuz 2009 Perşembe

gay ve islam olmak?

yanlışa yol bulmak için sebepler aramak,mübahlaştırmak adına kutsal şeyleri referans göstermek hiçte masumane değil.hedeflenen kitleye fayda sağlamak isterken insanların hayatını büsbütün mahfetme riski ve bu vebali nasıl üstlenebildiğinide şaşırıyorum.bunu kendince bir iyilik addedebilmen çok enteresan.o senin okuduğun tefsir ve hadis kitaplarında şarap içmekte haram değil.. sen yanlış bilgilendirilmişsin ama bunun farkında bile değilsin...

düşünmek...

herkes görebildiği ufka yelken açarken,ben yelkenlimin rüzgardan yıpranan yerlerini yamalamakla uğraşıyorum.gördüğüm göreceklerimden az olsa da, çoğalmanın tadına varabilmek için, ağır aksak yaşamak tam bana göre.ufuk çizgisini, günbatımında seyrederken,neşemin ufka kadar boylanıp uzadığını hissedebiliyorum.hayat günlük neşelerin,basiretsizliğinde akıp giderken ben kendime sorular sormayı ihmal mi ediyorum.bunu düşünmeliyim?

22 Temmuz 2009 Çarşamba

zaman zaman düşünürüm...

zaman denen rüzgar,bizi nerelere sürüklüyor diye düşünmeden edemiyorum.beni sürükleyip bıraktığı yer şimdilik,ulu bir çınar ağacının sığınak kadar güvenli bir kovuğu...ordan çıkıp bazen gölgesi altında serin serin otururken etrafımdaki patırtıların beni yorduğunu hissediyorum.
hayat,baktığım yerden o kadar da zor değil gibi...ama bu ulu çınar ağacı birgün bir fırtınaya kurban olup göçerse ne yaparım bilmiyorum...belki o fırtına beni başka bir ağacın güvenli kovuğuna emanet eder?